27 Ekim 2011 Perşembe

umut, kapı, duvar...



Hani bazen kapıyı çalmak, birilerinin kapıyı açmaya koşmasını duymak ve içeri girmek istersin.. Bir heves bir arzudur o.. Beklersin beklersin.. O kapının ardında hayal ettiğin kişilerin olmasını dilersin.. Ama yoktur.. bir umuttur içindeki sadece.. Sadece bir isyan, bir haykırış, bir umut, bir teselli..
Bazen de kapıyı çalmak için gelirsin.. Ve içerden bir müzik sesi duyarsın, ya da belki de televizyonun sesidir.. Anne ile kız sohbet ediyordur belki.. Ya da belki de sevdiğin adam şarkı söylüyordur içeride.. Belki...
Durursun o an.. Bir an.. Uzunca gelen bir süre dünya durur.. Sen içeriden gelen sesle başbaşa kalırsın..
Aynı bu şekilde bir adamın kalbine girmek için de onun kapısında beklersin.. Ya da bir kadının.. Adamın gözleridir kapının anahtarı.. Onlara bakarak anlarsın seni içeri alıp almadığını..
Zamanın birinde bir adam vardı.. Kapısı olmayan, zili olmayan.. Uzun uzun seyretmiştim onu bir camın arkasından.. Uzun uzun seyretmişti beni parmaklıkların arkasından.. Gidiyorum dedim camı kapat.. Camı kapatmam, kapatırsam gidersin dedi.. Parmaklıklar canımı yakıyordu.. Bir kadın vardı zamanın birinde.. Her gün aynı saatlerde aynı kapıya koşan.. Kapı her zaman açıktı ona.. Ta ki bir gün kapının yerine duvar örüldüğünü farkedinceye kadar.. Bir kadın vardı o duvarın başına gidip tırnaklarıyla kazımaya çalışan duvarı.. Ve bir adam vardı kadının sesini hiç duymayan.. Ya da kim bilir belki kadının çığlıklarına kulaklarını tıkayan..
Sonra bir gün kadın vazgeçti artık duvarı kazımaktan.. O kadar kalındı ki zaten hiçbir şey olmuyordu.. Adamı hep o duvarın arkasında hayal etti kadın.. Ama o duvar hiç yıkılmadı.. O adam hiç gelmedi.. Ve o kadın umut etmekten asla vazgeçmedi...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder